LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMED RESULULLAH ALIYEN VELİYULLAH "Ben Konuşan Kur'an'ım" Hz İmam Ali (as)
  Gadir Hum'la ilgili bilgi
 

Hicretin onuncu yılında, Zilhiccet-il Haram ayının on sekizinde[5] Resulullah (s.a.a) vedâ haccından dönerken[6] Gadir-i Hum bölgesinde, Cuhfe ismindeki bir menzilde,[7] Medine, Mısır ve Şam (Suriye) yollarının ayrımında[8] Resul-i Ekrem'e (s.a.a) şu ayet nazil oldu:

"Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevi) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır." (Maide, 67)

Bu ayet indikten sonra, Resul-i Ekrem (s.a.a) kervanlara durmalarını ve oracıkta bineklerinden inmelerini emretti. İleridekileri çağırttı, geride kalanlar da gelip yetiştiler.[9]

Sonra ashabını, dağılmamaları için oradaki dikenlerin gölgesinde gölgelenmekten alıkoydu, ağaçların dibini de diken, çör-çöpten temizlemelerini buyurduktan sonra[10] halkı cemaat namazına davet etti.[11]

Ashap bir diken ağacının dalları  üzerine elbiseler atarak Resulullah (s.a.a) için bir gölgelik hazırladılar.[12] O hazret öğle namazını o yakıcı sıcaklıkta,[13] o cemaatla birlikte kıldıktan sonra, hutbe için ayağa kalktı. Allah'a hamd u senâ  ve insanlara öğüt ve nasihatte bulunduktan sonra şöyle buyurdu:

"Yakında ben (İlahî) davete icabet edeceğim; (dünyadan göçüp gideceğim). Ben de, siz de Allah katında sorumluyuz. O gün siz Allah'a ne cevap vereceksiniz?" Oradakiler hep bir ağızdan:

"Senin risaletini tebliğ ettiğine, bize nasihat edip hayrımızı istediğine tanıklık edeceğiz; Allah seni hayırla mükafatlandırsın!" diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a), "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve peygamberi olduğuna, cennet ve cehennemin hak olduğuna şehadet ediyor musunuz? diye sorunca da insanlar, "evet" dediler. "Bütün bunlara tanıklık ederiz." Bu defa da, "Benim sesimi duyuyor musunuz?" diye sordu. Buna da "evet" cevabını verdiler. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Ben sizden önce, sizden ayrılacağım ve siz Kevser Havuzu'nun başında bana geleceksiniz. O öyle bir havuzdur ki, genişliği Busrâ'dan San'â'ya kadardır.[14] O havuzun kenarında, gökteki yıldızların sayısınca gümüş kadehler vardır. Ben orada, sizin aranızda emanet bıraktığım iki paha biçilmez şeyi soracağım. O halde benden sonra o iki şeye nasıl davranmanız gerektiğine dikkat edin!"

Bu arada halkın içinden biri seslenerek, "Ya Resulullah! O iki paha biçilmez şey nedir?" diye sordu. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu:

"Onlardan biri, bir tarafı Allah'ın elinde ve diğer tarafı ise sizin elinizde olan Allah'ın Kitabı'dır. Ona yapışın; sapmayın ve değiştirmeyin; diğeri ise, İtretim olan Ehl-i Beytim'dir. Latif ve her şeyden haberdar olan (Allah), bu ikisinin (Kevser) Havuzu'nun başında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmayacağını bildirdi. Ben Allah'tan bunu istedim. O halde, o ikisinden öne de geçmeyin, arkaya da kalmayın; yoksa helak olursunuz. Onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın; çünkü onlar sizden daha bilgilidirler."

Sonra şöyle devam etti:[15]

"Benim müminlere kendi nefislerinden daha evla ve üstün olduğumu (onlar üzerinde tasarruf ve yetki sahibi olduğumu) bilmiyor musunuz?"

Halk "Evet, ya Resulullah biliyoruz!"[16] diyince şöyle buyurdu:

"Benim her mümine kendi nefsinden daha evla olduğumu bilmiyor musunuz?" Halk yine "evet, biliyoruz ya Resulullah!" dediler.[17]

Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) Ali'nin elinden tutarak koltuğunun altındaki beyazlık görününceye kadar kaldırıp[18] şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Allah benim mevlamdır, ben de sizin mevlanız-efendinizim.[19] O halde ben kimin mevlası isem, bu Ali de onun mevlasıdır."[20] "Allah'ım! Onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol.[21] Ona yardım edene yardım et, onu yalnız bırakanı yalnız bırak.[22] Ona muhabbet edene muhabbet et, ona buğz edene buğz et."[23] Sonra şöyle buyurdu: "Allah'ım sen de şahid ol"[24]

Ravi der ki, daha bu ikisi (Resulullah ve Ali) birbirinden ayrılmamıştı ki şu ayet nazil oldu: "Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim." (Mâide/3)

Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Dini mükemmelleştiren, nimetleri tamamlayan, benim risaletimden ve Ali'nin velayetinden hoşnut olan Allah en yücedir."[25]

Yakubi kendi Tarih'inde Medine'de nazil olan ayetlerden bahsederken şöyle yazar: Resulullah'a (s.a.a) nazil olan en son ayet "Bugün size dininizi kemale erdirdim" ayetidir. Bu rivayet sahihtir. Bu ayet, Resulullah (s.a.a) Gadir-i Hum'da Ali b. Ebi Talib'in velayet ve hilafetini açıkça herkese duyurduktan sonra nazil oldu.[26]

Bu törenin ardından Ömer b. Hattab Hz. Ali'yi görerek şöyle dedi: "Ey Ebu Talib oğlu, ne mutlu sana! Erkek ve kadın her mu'minin velisi-efendisi oldun."[27]

Başka bir rivayette ise şöyle geçer: Ömer b. Hattab Hz. Ali'ye "Ne mutlu sana ey Ebu Talib'in oğlu!" dedi.[28]

 

[5]- Hakim Haskani, c.1, s.192-193.

[6]- Mecma-uz Zevaid, c.9, s.105 ve 163-165.

[7]- Mecma-uz Zevaid, c.9, s.163-165; İbn-i Kesir, c.5, s.209-213.

[8]- Mu'cem-ul Buldan, "el-Cuhfe" maddesi.

[9]- Tarih-i İbn-i Kesir, c.5, s.213.

[10]- Mecma-uz Zevaid, c.9, s.105 ve İbn-i Kesir, c.5, s.209'da buna yakın söyler.

[11]- Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.6, s.281; Sünen-i İbn-i Mace, "Fazl-u Ali (a.s)" babı; Tarih-i İbn-i Kesir, c.5, s.209-210.

[12]- Müsned-i Ahmed, c.4, s.372; Tarih-i İbn-i Kesir, c.5, s.212.

[13]- Müsned-i Ahmed, c.4, s.281; Sünen-i İbn-i Mace, "Fazl-u Ali (a.s)" babı; Tarih-i İbn-i Kesir, c.4, s.212.

[14]- Busra Dimeşk'in yakınlarında bir kasabaydı, diğeri ise Bağdat yakınlarında bir yerdi. Elbette Resulullah'ın (s.a.a) bu benzetmesi, etrafındakilerin sadece o havuzun genişliğini düşündükleri içindi. -müt-

[15]- Mecma-ul Beyan, c.9, s.162-163 ve 165. Bazı sözcükleri Hakim Haskanî'nin rivayetlerinde, c.3, s.109-110 ve Tarih-i İbn-i Kesir, c.5, s.209'da geçmiştir.

[16]- Müsned-i Ahmed, c.1, s.118 ve 119 ve c.4, s.281; Sünen-i İbn-i Mace, c.1, s.43, h:116. "Evet öyledir" anlamında olan "belâ" kelimesi yerine Müsned-i Ahmed'de, c.4, s.281, 368, 370, 372'de "Neam" (evet) kelimesi kaydedilmiştir. Tarih-i İbn-i Kesir,de, c.5, s.209 ve c.5, s.210. "Elestu evla bi-kulli imriin min nefsihi" de gelmiştir.

[17]- Müsned-i Ahmed, c.4, s.281, 368, 370, 372; Tarih-i İbn-i Kesir, c.9, s.209, 212.

[18]- Hakim Haskani'nin naklettiği rivayette, c.1, s.190'de "Fe refea yedehu hetta yura beyazu ibteyhi" ve s.193'de "Hetta bane beyazu ibteyhima" tabiriyle geçmiştir.

[19]- Şevahid-ut Tenzil, c.1, s.191; Tarih-i İbn-i Kesir, c.5, s.209 "Ene mevla kulli mümin" lafzıyla geçmiştir.

[20]- Bu konu şimdiye kadar ismini getirdiğimiz bütün kaynaklarda kaydedilmiştir.

[21]- Müsned-i Ahmed, c.1, s.118, 119, c.4, s.281, 370, 372, 373, c.5, s.347, 370; Müstedrek-i Hakim, c.3, s.109; Sünen-i İbn-i Mace, "Fazl-u Ali" babı; Hakim Haskani, c.1, s.190, 191; Tarih-i İbn-i Kesir, c.5, s.209, 210-213. Bu kitapta c.5, s.209'da şöyle geçer: Zeyd'e, "sen bunu Resulullah'tan duydun mu?" diye sordum. Zeyd, "O çölde bunu gözleriyle görmeyen ve kulaklarıyla duymayan kimse yoktur" dedi. İbn-i Kesir daha sonra, bu hadisi Abu Abdullah Zehebî sahih bilmiştir, der.

[22]- Müsned-i Ahmed, c.1, s.118, 119; Mecma-uz Zevaid, c.9, s.104, 105, 107; Şevahid-ut Tenzil, c.1, s.193; Tarih-i İbn-i Kesir, c.5, s.210, 211.

[23]- Şevahid-ut Tenzil, c.1, s.191; Tarih-i İb-i Kesir, c.5, s.210.

[24]- Şevahid-ut Tenzil, c.1, s.190.

[25]- Haskani Ebu Said'i Hudri'den, c.1, s.157-158, h:211 ve 212 ve Ebu Hüreyre'den, s.158, Hadis: 213 ve İbn-i Kesir'in tarihinde bu konu özetle kaydedilmiştir.

[26]- Tarih-i Yakubî, c.2, s.43.

[27]- Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.4, s.281, Tarih-i İbn-i Kesir, c.5, s.210, Sünen-i İbn-i Mace, "Fazl-u Ali" babı; Rıyad-un Nadire, c.2, s.169; Tarih-i İbn-i Kesir, c.5, s.210.

[28]- Şevahid-ut Tenzil, c.1, s.157-158.

 

 

 
  27.12.2009 212487 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol