LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMED RESULULLAH ALIYEN VELİYULLAH "Ben Konuşan Kur'an'ım" Hz İmam Ali (as)
  Kerbela Savaşı
 



İmam Hüseyin’in vefalı yarenlerinin mukaddes naaşları paramparça olmuş halde toprak üstünde yatmaktaydı. Artık Ehlibeyt’ten başka kimse kalmamıştı. İmam Hüseyin’in cemal ve ahlak olarak herkesten daha güzel olan oğlu Ali, İmam’ın huzuruna varıp savaşmak için izin istedi. İmam Hüseyin duraksamadan izin verdikten sonra ümitsizce ardından baktı; iradesi dışında gözyaşları damla damla süzüldü ve şöyle dedi:

“Allah’ım! Şahit ol, bu orduya karşı öyle bir genç gidiyor ki, boy, ahlak ve konuşma tarzıyla Peygamber’ine çok benzemektedir. Biz Peygamber’i özleyip görmek istediğimizde O’na bakardık.”

Sonra da Ömer b. Sa’d’a dönerek yüksekselse şöyle buyurdu:

“Ey Sa’d’ın oğlu, benim soyumu kuruttuğun gibi Allah da senin soyunu kurutsun!”

Ali b. Hüseyin düşmana yaklaşıp kanlı bir savaşa girişmişti. Düşman ordusundan bir grubu öldürdükten sonra babasının yanına dönerek şöyle dedi: “Babacığım! Susuzluk beni öldürmek üzeredir ve bu demirlerin ağırlığı da bir yandan beni zorlamaktadır; bir içimlik verebilir misin?”

İmam Hüseyin ağlayarak buyurdu:

“Aziz oğlum, dön ve savaş! Çünkü artık ceddin Muhammed’in huzuruna varmana ve O’nun elinden tas dolusu su içmene çok az bir zaman kaldı. Artık asla susamayacaksın.”

Ali Ekber savaş meydanına döndü. Canından el çekip şehitliğe hazırlandı. Çok ağır bir saldırıya geçti. Münkiz b. Mira-i Abdi(l.a.) O’na nişan alarak ansızın bir ok attı. Ali Ekber ok yarasıyla savunma gücünü kaybedip yere düştü ve yüksek sesle şöyle dedi:”Canım babam! Benden selam olsun sana. Bu ceddim Muhammed’dir; sana selam yolluyor ve “Bize çabuk gel!” diyor.

Bir kez daha feryad etti ve can verdi. İmam Hüseyin, oğlunun cansız bedeninin yanına gelerek yüzünü O’nun yüzüne dayadı ve şöyle buyurdu:

“Seni öldürenleri, Allah öldürdün, ne kadar da Allah’a karşı küstahlık ve Resul’üne de saygısızlık ettiler! Senden sonra dünyaya yazıklar olsun!”

Olayı aktaran şahıs şöyle der: Hz. Zeynep kadınların çadırından çıkıp, “Ey habibim, ey kardeşimin oğlu!” dedi ve meydana doğru koşmaya başladı. Ali Ekber’in yanına geldiğinde kendini ,  o pare pare naşın üzerine attı.”

İmam Hüseyin, Hz. Zeyneb’i geri gönderdi. Bundan sonra Ehlibeyt gençleri bir biri ardınca meydana çıkıp savaştılar. Onlardan bir grubu şehit olunca, İmam Hüseyin Yüksek sesle şöyle dedi:

“Amcaoğullarım ve ehlibeytim, sabırlı olun! And olsun Allah’a, bu günden sonra artık asla horlanmayacaksınız.”

 

Kasım b. Hasan'ın Savaşı

 Söyle rivayet edilmiştir:

 Yüzü ay parçası gibi olan bir genç meydana çıkıp savaşmaya başladı. İbn Fuzeyl-i Azdî (La) bir kılıç darbesiyle onun başını yardı. Genç yüz üstü düşerek "Amcacı-gım!" diye bağırdı. İmam Hüseyin bir şahin gibi meydana atıldı ve orduya saldırdı. İbn Fü­zeyl'e bir kılıç savurdu. İbn Füzeyl elini siper edince kolu dirsekten koptu. Öyle bir bağırdı ki, sesi ordu tarafından duyuldu. Kûfe ordusu onu kurtarmak için saldırıya geçti. Ancak o yardıma gelen süvari atların nalı altında kalıp öldü.

Etrafındaki toz-duman yatışınca İmam Hüse­yin'in can vermekte ve ayağını yere sürmek­te olan o gencin başı üstünde durduğunu gör­düm. İmam Hüseyin buyurdu:

 

“Allah’ın rahmetinden uzak olsun seni katledenler! Kıyamet günü ceddin ve baban onlarla husumet edecektir. Ant olsun Allah'a, amcana seslendiğinde cevap ve­rememesi veya cevap vermesinin sana faydalı olmaması amcana çok ağır gelir. Bu­gün öyle bir gün ki, amcanın düşmanı çok ve dostu ise azdır.”

Sonra da o genci bağrına bastı ve alıp Ehlibeyt şehitlerinin yanına bıraktı. İmam Hüseyin gençlerinin ve dostlarının yerde yattığını görünce Allah yolunda şehit olmak ve fedakârlık göstermek için hazırlandı ve yüksek sesle buyurdu:

 

“Allah Resulü'nün Ehlibeyt'inden düşmanları uzaklaştıracak biri yok mu? Bizim hakkımızda Allah korkusu taşıyan bir muvahhit yok mu? Allah rızası için bize yardım edecek kimse yok mu?”

Çadırlarda bulunan kadınların bunu duymasının ardından bir kıyametti, koptu. Ağlamalar, sızlamalar başladı. İmam Hüseyin  çadırın önüne gelip Hz. Zeyneb'e buyurdu:

“Küçük oğlumu getir de vedalaşayım.”

Çocuğunu ellerinin üstüne alıp öpmek istedi. Ansızın Hermele b. Kahil-i EsedÎ (La) bir ok attı. Ok çocuğun boğazına saplandı ve ölmesine ne­den oldu. İmam Hüseyin, Hz. Zeyneb'e "Ço­cuğu tut!" buyurdu ve kendisi de ellerini çocuğun boğazından akan kanla doldurup gökyüzüne serpiyor ve şöyle diyordu:

“Bu musibetler benim için kolaydır; çün­kü Allah yolundadır ve Allah bunları görmektedir.”

İmam Muhammed Bakır şöyle buyurur:

“İmam Hüseyin'in gökyüzüne serp­tiği kanın bir damlası dahi yere düşme­miştir!”

 

 

 

Alemdar Abbas'ın Destanı ve Şahadeti

İmam Hüseyin çok susamıştı. Kardeşi alemdar Abbas ile birlikte Fırat nehrinin yanına geldi. Sa'd'ın ordusu harekete geçerek onlara en­gel oldu. Darumoğulları kabilesinden biri İmam'a bir ok fırlattı. Ok İmam'ın ağzına isabet etti. İmam Hüseyin, oku çıkarıp elini akan kanın altına tuttu. Eli kanla dolunca döküp bu­yurdu:

“Allah’ım! Senin Peygamber'inin kızının oğluna yapılan bu zulümleri sana şikâyet ediyorum.”

Sa'd'ın ordusu İmam Hüseyin ile alemdar Abbas'ın arasına girerek onları birbirlerinden ayırdı. Her taraftan alemdar Abbas'ın etrafını sarıp şehit ettiler.

İmam Hüseyin, Abbas'ın şahadetinde çok ağladı. Bu hususta bir Arap şairi şöyle demiş:

 

İnsanlar arasında ağlanmaya en layık olan,

 

Kerbela'da Hüseyin'i ağlatan gençtir.

 

O, Hüseyin'in kardeşi ve babasının oğlu Ebulfazl'dır.

 

O ki Hüseyin'e karşı canıyla eşit davrandı ve hiç bir şey onu bundan vazgeçiremedi.

 

Susuzluğun kavurduğu bir anda Fırat'a girdi ama Hüseyin susuz olduğu için on­dan içmedi.

 

Şehitler Efendisi İmam Hüseyin
Savaşa Çıkıyor

 

Bu olaydan sonra İmam Hüseyin orduyu savaşa çağırdı. Savaşmak için gelen herkesi öldü­rüyor ve buyuruyordu:

“Zillettense öldürülmek daha iyidir, zillet ise cehennem ateşine girmekten daha iyidir!”

 

Olayı rivayet edenlerden biri şöyle der:

Ant olsun Allah'a! Oğulları, Ehlibeyti ve ya­renleri öldürüldüğü ve kendisi de düşman ordu­su tarafından kuşatıldığı hâlde Hüseyin ka­dar cesur davranan birini hiç görmemiştim. Düşman saldırdıkça, İmam Hüseyin kılıcına sarılıp düşmana saldırıyordu ve onlar da kurt saldırısına uğrayan koyun sürüsü gibi dağılıyordu. İmam Hüseyin, sayıları otuz bini bulan o orduya saldırdığında, insan görüp de uçuşan çe­kirgeler gibi imam Hüseyin'in karşısından kaçışıyorlardı. Daha sonra İmam Hüseyin  merkezine dönüyor ve sesleniyordu:

“Allah'ın dışında güç ve kuvvet yoktur!”

İmam Hüseyin durmadan sataştı ve so­nunda Kûfe ordusu, İmam  ile ehlibeytin bu­lunduğu çadırları arasına girdi. İmam Hüseyin bunu görünce şöyle buyurdu:

 

“Yazıklar olsun size, ey Ebu Süfyanoğulları'nın havarileri! Dine inanmıyor ve ahi­retten de korkmuyor olsanız bile en azından dünyanızda özgür insanlar olun.

 

Şimr: "Ey Fatıma'nın oğlu, ne diyorsun sen?" İmam Hüseyin:

 

“Ben sizinle savaşıyorum ve siz de be­nimle. Kadınların bunda suçu ne? Hayatta olduğum sürece içinizdeki serkeş, cahil ve zalimlerin benim haremime saldırmalarına izin vermeyin!”

 

Şimr: "Bunu kabul ettik."

 

Sonra da savaşmak ve İmam Hüseyin'i öldürmek için hazırlandılar. Karşılıklı olarak her iki taraf saldırıya geçti. İmam Hüseyin bir içimlik su istedi, fakat bunu esirgediler. Yetmiş iki yara alan İmam biraz dinlenmek için durdu. Bu sırada bir taşan alnına isabet etmesiyle alnından kan aktı. İmam Hüseyin elbisesinin eteğini tutarak alnını temizlemek isterken üç başlı zehirli bir ok gelip kalbine saplandı. İşte bu esna­da İmam Hüseyin şöyle dedi:

“Bismillahi ve billahi ve ala milleti Resu­lillah.”

 

Başını gökyüzüne çevirip şöyle dedi:

Allah’ım, bu ordu öyle birini öldürüyor ki O’nun dışında bir peygamberin kızının oğlu yeryüzünde mevcut değildir!”

İmam Hüseyin, göğsüne saplanan oku sırtından çıkardı. Oluk oluk kan akmaya başladı. İmam artık savaş gücünü kaybetmişti. İmam'ı öl­dürmek için yaklaşanlar, Allah katında Hüseyin­'in kanını boynuna almamak için uzaklaşı­yordu. Kinde kabilesinden Malik b. Yusr (La), İmam Hüseyin'in yanına gelip hakaret etme­ye başladı ve kılıcını Hüseyin'in başına in­dirdi. Kılıç, imameyi parçalayıp İmam'ın başını yaraladı.

ibn Ziyad'ın(l.a) ordusu biraz duraksadıktan sonra yeniden gelip Hüseyin'in etrafını sardı.

Abdullah b. Hasan'ın Şahadeti

İmam Hasan’ın henüz ergenlik çağına girmemiş olan oğlu Abdullah, çadırından çıkıp İmam Hüseyin'in yanına koştu. Hz. Zeyneb onu korumak için atıldı, fakat Abdullah geri dönmekten sakındı ve şöyle dedi:

 "Ant olsun Al­lah'a, amcamdan ayrılmayacağım!"

 

Bu esnada Ebher b. Ka'b (l.a), bir rivayete göre de Hermele b. Kahil (l.a) kılıcını Hüseyin'e savurdu. Abdullah, "Yazıklar olsun sana ey haramzade, amcamı öldürmek mi istiyorsun?" dedi ve inmek­te olan kılıca kolunu siper etti. Abdullah'ın kolu kesildi ve "Vay anam!" diye bağırdı. İmam, Ab­dullah'ı kucaklayıp bağrına bastı ve buyurdu:

 

“Ey kardeşimin oğlu, bu musibete dayan ve Allah'tan hayır dile! Çünkü Allah seni salih babalarına kavuşturacaktır.”

 

Hermele b. Kabil bir ok atarak Abdullah'ı, am­cası Hüseyin'in kucağında katletti. Bu olay­dan sonra Şimr b. Zi'1-Cuşen (1.a) çadırlara saldı­rarak mızrağıyla çadırları deldi ve dedi: "Ateş ge­tirin, çadırları içindekilerle birlikte yakacağım!"

İmam Hüseyin buyurdu:

“Ey Zi'1-Cuşen'in oğlu, ehlibeytimi yak­mak için mi ateş istiyorsun? Allah da seni cehennem ateşiyle yaksın!”

 

Şebs müdahale edip bu işinden dolayı Şimr'i azarladı. Şimr utanıp vazgeçti.

 

İmam Hüseyin (a.) -çadırlara doğru- buyurdu:

 

“Elbisemin altından giymem için kimse­nin rağbet etmeyeceği bir elbise getirin ki bedenim çıplak kalmasın!”

Küçük ve dar bir elbise getirdiler. İmam Hü­seyin dedi:

“Ben bunu giymem. Çünkü bu, aşağılık insanların giysisidir.”

 

Eski bir elbise aldı ve parçalayıp elbisesinin al­tından giydi. Yemen kumaşından bir elbise daha istedi ve onu da parçalayarak giydi. İmam, şaha­detinden sonrasını düşünerek üstünden çıkar­mamaları için elbiseyi parçalayarak giymişti.

İmam Hüseyin'in şahadetinden sonra Ebher b. Ka'b (l.a) gelip o elbiseyi İmam'ın üstünden çıkardı. Ka'b yaptığının cezasını sonra­ları gördü. Yaz mevsiminde her iki kolu da kuru çubuk gibi kuruyor ve kış olduğunda ise normal hâline dövüyordu. Bu defa da sürekli olarak kol­larından irin ve kan akıyordu. Ölünceye kadar böyle yaşadı.

Rivayet şöyledir:

Her taraftan fırlatılan düş­man okları İmam Hüseyin'in bedenine sap­lanmıştı. Salih b. Vahab b. Mezenî (1.a), gücünü tümüyle kaybeden İmam'a yaklaşarak elindeki mızrağı göğsüne sapladı. İmam atının üs­tünde duramayıp sağ tarafından yüz üstü yere düştü. İmam Hüseyin  "Bismillahi ve billahi ve ala milleti Resulillah!" diyordu. İmam Hüseyin gücünü toplayıp yerden kalkmıştı ki Hz. Zeyneb çadırdan dışarı çıkıp durumu gö­rünce şöyle diyordu:

 

 "Vay kardeşim, vay efen­dim, vay ehlibeytim! Keşke gökyüzü yerle yek­san olsaydı! Keşke dağlar paramparça olup yere serilseydi!"

Bu sırada şimr (l.a), orduya bağırarak "Ne bekliyorsunuz? Neden Hüseyin'in işini bitirmi­yorsunuz?" dedi.

Ordu her taraftan hücuma geçti. Zer'a b. Şefik (l.a), İmam'ın sol omzuna bir kılıç indirdi. İmam da kılıcını ona saplayarak öldürdü. Başka biri, kı­lıçla İmam'ı sırtından vurdu ve İmam yüz üstü yere düştü. Buna rağmen kalkmak istiyor ama bitkinliğinden kalkamıyordu.

Senan b. Enes-i Nehaî (l.a), mızrağını önce İmam'ın boğazına sonra da göğsüne sapladı. Bu­nun ardından da İmam'ın boğazına nişan alarak bir ok attı.

İmam Hüseyin, okun boğazına isabet et­mesiyle yere yığıldı. Kısa bir süre sonra kalkıp oturdu ve boğazındaki oku çıkardı. Her iki elini akan kanın altında tuttu. Ellerinde toplanan kanı başına ve yüzüne akıttı ve şöyle buyurdu:

“Hakkım gasp edilmiş ve kanıma belenmiş bir hâlde Allah'ın huzuruna çıkacağım!”

Ömer b. Sa'd (l.a), sağında duran birine, "Ya­zıklar olsun sana! İn ve Hüseyin'i rahatlat!" dedi.

 

Havli b. Yezid-i Esbahî (l.a), İmam'ın başını kesmek istedi, ama bedenine bir titreme düştü ve geri döndü.

Senan b. Enes-i Nehaî (l.a) atından inerek kılı­cını İmam'ın boğazına indirirken şöyle dedi:

 "Ant olsun, senin başını bedeninden ayıracağım ve şunu da biliyorum ki sen hem Peygamber ev­lâdı, hem de anne ve baba yönünden herkesten üstünsün!"

 

Sonra da başını bedeninden ayırdı. Bu hususta bir şair şöyle demiş:

 

Hangi musibet Hüseyin'in musibetiyle kıyaslanabilir.

 

O gün Senan b. Enes'in cinayetkâr ve habis elleri, Hüseyin'i öldürüp başını be­deninden ayırdı.

 

Ebu Muhammed b. Hasan Taresî "Maalim'ud­din" kitabında İmam Cafer Sadık'tan şöyle rivayet eder:

Hüseyin'in öldürüldüğü gün melek­ler haykırırcasına, 'Allah'ımız! Bu öldürü­len, senin seçkin kulun ve Peygamber'inin kızının oğlu Hüseyin'dir!' dediler. Yüce Al­lah, -on ikinci imam- Hz. Mehdihin yüzünü onlara göstererek, 'Hüseyin'in intikamını, bunun eliyle alacağım!' buyurdu.

 

Tarihte bildirildiğine göre Muhtar b. Ebu Ubeyde-i Sakafî, Senan b. Enes'i (l.a) yakalayıp parmaklarını boğum boğum, sonra el ve ayakla­rını kesip büyük bir kazanı zeytinyağıyla doldu­rarak kaynattı. Sonra da onu kazana attı ve öyle öldürdü.

 

İmam Hüseyin'in şehit edildiği günü an­latan şahıs şöyle devam etmektedir: Aniden ka­ranlık ve katı bir toz kütlesi gökyüzünü kapladı. Etraf karardı, kızıl bir yel esti ve gözler hiçbir şeyi görmez oldu. Bir ara Ziyad'ın ordusu azap indi­ğini sandı. Bu durum bir süre devam etti ve sonra hava aydınlanmaya başladı.

 

İmam Hüseyin'in Son Anları

 

Hilâl b. Nafi şöyle rivayet eder:

Ben Ömer b. Sa'd'ın ordusuyla durmuştur. Bi­ri gelip şöyle dedi: "Ey emir, müjdeler olsun sana! Şimr, Hüseyin'i öldürdü!"

Hemen ordudan ayrılıp can vermekte olan Hüseyin'in karşısında durdum. Ant olsun Allah'a ki, bu güne kadar ondan daha güzel yüz­lü kanına belenmiş bir şehit görmemiştim! Yüzü­nün nuru ve görünüm güzelliği karşısında onun şehit edildiğini düşünemedim bile. İmam Hüse­yin henüz su istiyordu.

Birinin şöyle dediğini duydum: "Ant olsun Al­lah'a, suyu tadamayacaksın ve ancak cehenneme gidip kaynar suyundan içeceksin!"

İmam Hüseyin buyurdu:

"Ben ceddim Resulullahın yanına ve cen­netteki makamına gideceğim; cennetin Zülal suyundan içeceğim. Bana yaptığınız zulümleri de ceddime şikâyet edeceğim!"

 

Hilâl devamla şöyle diyor:

 

"Ordu bu sözü duyunca, öyle hiddetlendi ki, sanki Allah hiçbirinin kalbinde acıma duygusu yaratmamıştı. İmam Hüseyin onlarla konu­şurken başını bedeninden ayırdılar. Acımasızlı­ğın bu denlisinden hayrete düşmüştüm. Şöyle dedim: "Ant olsun Allah'a, sizinle birlikteliğim artık bitmiştir."

Daha sonra Ömer b. Sa d'ın ordusu Hüseyin'in elbiselerini çıkarmaya giriştiler; gömleğini İs­hak b. Harbe-i Hazremî (l.a) alıp giydi ve çopur has­talığına yakalandı; bedenindeki tüyler döküldü.

Rivayet edildiğine göre İmam Hüseyin'in gömleğinde yüz on dokuza yakın kılıç, ok ve mızrak yarası vardı.

İmam Cafer Sadık, Hüseyin'in bede­ninde otuz üç mızrak ve otuz dört kılıç yarası gö­rüldüğünü buyurmuştur.

Ebhar b. Ka'b-i Temimî (l.a), Hüseyin'in altına giydiği elbiseyi aldı. Onu aldıktan sonra felç olduğu rivayet edilmiştir.

 

Ahnes b. Mursid b. Alkame veya bir başka rivayete göre de Cabir b. Yezid-i Avcil (l.a.) Hüseyin'in imamesini alıp başına bağladıktan sonra delirdi.

Esved b. Halid (1.a), Hüseyin'in ayakkabı­larını aldı. Becdel b. Selim-i Kelbî (l.a.) Hüseyin'in  parmağını keserek yüzüğünü aldı.

 

Muhtar Sekafi kıyam ettikten sonra Becdel b. Selim'i tutup her iki el ve ayağım kestikten sonra o hâlde ölüme terk etti.

 

Kays b. Eş'as (1.a), İmam'ın kadife giysisini ve Ömer b. Sa'd (1.a) da Betra adındaki zırhını aldı.

 

Muhtar kıyam ettiğinde bu zırhı, Ömer b. Sa'd'ı öldüren Ebu Umre'ye bağışladı.

 

İbn Ebi Es'ad'ın rivayetinde, Hüseyin’in kılıcını Felafes-i Nahşelî'nin (1.a), aldığı söylen­miştir. Muhammed b. Zekeriyya bu rivayeti nak­lettikten sonra şöyle der: "O kılıç Nahşell'den son­ra Habib b. Bedil'in kızına intikal etti."

Şunu da belirtmek gerekir ki ganimet olarak alıan bu kılıç Zülfikar değildir. Çünkü Zülfikar nübüvvet ve imametin diğer zahireleriyle birlik­te korunmuştur. Raviler bunu onaylayarak nak­letmişlerdir.

 

Çadırlarn Yağmalanıp Yakılması

İmam Hüseyin şehit edildikten sonra ça­dırlardan bir kadın çıktı. Biri ona şöyle dedi:

"Ey Allah'ın kulu, efendin Hüseyin öldürüldü!"

Bunu duyan kadın:

 "Ağlayarak kadınların yanına dön­düm ve beni ağlar gören herkes ağlamaya başla­dı." der.

 

Sa'd'ın ordusu, Peygamber evlâtlarının; Hz. Fatıma'nın göz nurlarının mallarını yağma etmek için hızla çadırlara yöneldiler. Kadınların üzerlerindeki örtüleri bile çekip aldılar.

Peygamber ailesi, çadırlardan çıkıp şe­hit edilen koruyucuları ve dostlarına gözyaşı döktüler.

Hamid b. Müslim şöyle aktarır.

Berk b. Vailoğullan'ndan bir kadın kocasıyla birlikte Sa'd'ın ordusundaydı. Ordunun kadınla­ra, çadırlara saldırdığını ve her şeyi yağma ettiğini görünce, bir kılıç alarak çadırlara geldi ve "Ey Berk b. Vail kabilesi! Gözünüzün önünde Pey­gamber kızlarının giysileri yağma ediliyor; nere­de gayretiniz, nerde yiğitliğiniz!?" diye bağırdı. Kocası gelip kolundan tuttu ve çadırına götürdü.

Çadırlar yağmalandıktan sonra ateşle yakıldı. Giysileri yağmalanan Peygamber ailesi, çadırlar­dan dışarı çıkarıldılar. Başları açık, yalın ayak, ağ­lar bir hâlde ve horlanarak esir edildiler.

Peygamber ailesi "Allah aşkına, bizi Hüseyin'e götürün!" dediler. İmam Hüseyin'in öldü­rüldüğü yere geldiklerinde şehitleri gördüler. İşte burada yakınma, dövünme ve ağlamalar başladı.

İmam Hüseyin'in Naaşı Yanında

Şöyle rivayet edilmiştir:

Müminler Emiri İmam Ali'nin kızı Hz. Zeyneb, kardeşi Hüseyin'in naaşı yanında dur­du; hazin bir ses ve acı dolu yürekle şöyle dedi:

 

"Ey Muhammed! Ey meleklerin selâm gön­derdiği yüce ceddim! Bu Hüseyin'dir; kanına bo­yanmış ve lime lime doğranmış! Bunlar da senin kızlarındır; esir edilmiş. Bu zulümleri Allah'a, Muhammed Mustafa'ya, Ali Murtaza'ya, Fatıma­tü'z-Zehra'ya ve şehitler efendisi Hamza'ya şikâ­yet ediyorum. Ey Muhammed! Bu senin Hüseyin­'indir; Kerbela'da üryan bırakılmış ve seher yeli toprak serpiyor üzerine. Bu senin Hüseyin'indir; zina zadelerin zulmüyle öldürülmüş. Ah bu hü­zünden! Ah bu beladan! Bu gün ceddim Resulullah’ın dünyadan göçtüğü gündür. Ey Muhammed'in yarenleri, bu esir götürülenler sizin Peygamberinizin evlâtlarıdır!"

Başka bir rivayet de Hz. Zeyneb'in şöyle dediğini bildirir:

"Ey Muhammed! Kızların esir edildi ve oğulla­rın öldürüldü. Seher yeli o bedenlerin üzerine toprak savurmaktadır şimdi. Bu senin Hüseyin­'indir; başı boynundan kesilmiş, imame ve cübbe­si yağmalanmış. Babam feda olsun ona ki, ordusu pazartesi katledildi ve yağmalandı. Babam feda olsun ona ki, çadırları yakıldı/yıkıldı. Babam feda olsun ona ki, gittiği yolculuktan dönmeyecek ve yaralarına merhem konmayacak. Canım feda ol­sun ona ki, uğrunda seve seve feda olmak ister­dim. Babam feda olsun, acı dolu bir kalple ve su­suz olarak dünyadan göçene. Babam feda olsun ona ki, Allah'ın peygamberi Muhammed Musta­fa'nın oğludur. Babam feda olsun hidayet pey­gamberinin oğluna, Muhammed Mustafa'ya, Haticetü'1-Kübra'ya, Ali Murtaza'ya, kadınların yücesi Fatimetü'z-Zehra'ya ve namaz kılması için güneş geri döndürülene (İmam Ali’ye)!"

Olayı anlatan şöyle devam etmektedir: "Ant olsun, Zeyneb gözyaşıyla yoğurduğtı bu sözleriy­le hem dostlarım, hem de düşmanlarını ağlattı."

Daha sonra Sakine babası İmam Hüseyin'in naaşını kucakladı. Birkaç kişi gelip Sakine'yi zorla babasından ayırdı.

Sonra da Sa'd ordusundan on kişi atları binerek Hüseyin'in naaşı üzerinde at koşturdu ve İmam'ın göğüs ve sırt kemiklerini kırdılar.

İmam Cafer Sadık (a.) şöyle buyurmuştur:

“Allah bizim yolumuzu izleyenlere rahmet etsin! Onlar uzun süren hüzün ve hasretleriyle bizim acılarımızı paylaşırlar.”

 

 

 
 
  27.12.2009 217580 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol